Şu 20 Temmuz günü gerçekleşen “Büyük Düello” Taslaman-Sifil
tartışması sonrasında özellikle deve idrarı konusunda internette acayip
derecede kanserli yorumlar dolanmaya başladı. Teker teker gruplara girip, search yapıp hem Facebook'tan hem
Twitter'dan anahtar kelimelerle yorumlara bakıyorum. Sadece Sifil
savunucularından değil, Taslaman destekçilerinden de yalan yanlış fanatik
sözler havada uçuşuyor. Hayret ettim. Sözde 40 yıllık sidik uzmanı gibi
davrananı mı ararsınız, yoksa bir günde tıptan icâzetini alıp insanlara idrar
içimi/içmeme konusunda tıbbî önerilerde bulunup sözümona pek bir bildiği "modern
tıp" hakkında sallayan mı... Muhtemelen taraftar olunca konu tıbbî mesele
olsun olmasın, yargıda bulunmak kolaylaşıyor. O yüzden bugün daha çok bu
“online sidik uzmanlığından” ve biraz da genel birkaç meseleden (tartışmalardaki
üslûblar, karakteristikler…) bahsedelim.
Ben bu meşhur deve idrarı içimi hadisiyle yanılmıyorsam 2010
senesi civarlarında hadis kitapları okurken ciddi olarak karşılaşmış; ancak
üzerine kritik etmemiştim. Sonrasında, deve idrarı içimi üzerine yaklaşık 3
sene önce tıp fakültesinde Ehli Sünnet geleneğinden benden yaşça biraz büyük
bir arkadaşımla bir sohbet etmiş, ilgili hadis konusundaki fikirlerini
sormuştum. İlk önce hadisin sahih olup olmadığı konusunda fikri bulunmadığını
söyledi. Ben sahih olduğuna dair düşünceleri sununca hadise birlikte kaynağından
bakmış, sonra da hadis hakkında bir müddet sohbet etmiştik. Şu hâliyle ilgili
hadisin mevcûdîyetinin tıbbî bir meseleye hâiz olması sebebiyle hadisteki
“idrar içimi ve sağlığa kavuşmanın” tıbben nasıl değerlendirilmesi gerektiğine
doğrudan bir kanaat getiremedik. Kendisi, son derece absürt görünen bu “deve
idrarı içimi” meselesini daha çok bir hikmet, ardında yatan bir nedenle aramaya
meyilli iken ben konuyu hâlihazırda savunduğum görüşler çerçevesinde pek de
büyütmemiş, onca yanlış dinî yorum ve uygulamadan herhangi biri olarak
görmüştüm. Konu onun için ne durumdadır bilmiyorum ama benim için her ne kadar
dinî hava içerisinde olmasa da tıbbî bir eylem olarak deve idrarı kullanımı bir
merak unsuru olarak yerini korudu. Aralıklarla konuyu araştırmaya devam ettim.
Matür
ve elit bir tartışmanın filizlenememesinde tartışmacılara düşen rol hakkında:
Taslaman (ve biraz da Sifil) örneği
Taslaman-Sifil tartışması öncesinde muhtelif lokasyonlarda bu
konu çokça tartışılmasına rağmen bu tartışma sonrası “sidik uzmanları” tarafından
sosyal medya adeta yeniden ateşe verildi. Deve idrarının özellikle deve sütüyle
birlikte kullanımına dair hadis geleneğinden gelenlerin savunularıyla birlikte
hadislere ciddi şekilde eleştirel yaklaşıp dinî referans olarak Kur’an’ı ön
plana çıkaran Taslaman savunucusu kitle arasında güya pek bir “bilimsel” dönen
tartışmayı izlemek bana açıkçası ilk başlarda keyif vermemişti. Başlarda keyif
vermeyen sosyal medya atışmaları, deve idrarı üzerine kanseröz ve yanlış
bilgilendirmelerin artmasıyla yerini kognitif zorlanmalara bıraktı. Belki de
bunu, söylediği çoğu ifadeyi içine hafif agresyon ve tahrik katarak sunan
Taslaman’ın ve hâlihazırda neredeyse çağdaşı olduğu bilimle ipleri koparmış bir
durumda programa çıkmış olan Sifil’in kendilerinden başlayarak değerlendirmek
daha yararlı olur.
Entelektüel
bir tartışmanın olmazsa olmazlarından, ciddi bilimsel/tıbbî kritikler
barındıran bir tartışmanın gerekliliklerinden, masaya sidik koyup “İçebiliyorsa
içsin” demek. Böylelikle meselenin ağır düşünsel ve bilimsel kritik gerektiren
tarafından bir nebze kurtuluyor, seyirciden tartışma adına daha kolay “pozitif
point” topluyorsunuz.
Taslaman’ı aşağı yukarı
2010 senesinden beri bilir, bünyesinde “Taslamanist” şeklinde nick alacak kadar
ileri giden fanatikler barındıran takipçilerini ise 2012-2013 döneminden beri internette
görürüm. Yıllardır, konuşulan konulardan haberdar kalmak için diğer bazı
felsefeci, düşünür ya da dinî araştırmacıyı da olduğu gibi tartışmalarının
çoğunu ya canlı ya da sonradan video ile seyrederim. Kitaplarındaki iddiaları
araştırırım. Taslaman, kendisini özellikle son birkaç yıldır artan frekanslarla
medya odaklarında gösteriyor. Bu durum nedensiz değil. Kendisi, değindiği
konular itibariyle oldukça önemli problemlere parmak basmakla ve o alanlarda
ciddi bir farkındalık yaratmakla birlikte tartışmalarda takındığı tutum, üst
seviye bir tartışmanın havasına uymayan limbik-beyin düzeyi emosyonel davranışları
ve pek çok yerde başvurduğu mantık hatalarıyla geçerli ve kabul edebilir bir
tartışmanın entelektüel yanına hiçbir zaman ne hitâp etti ne de bunun için tartışma
esnasında somut bir girişimde bulundu; çoğu kez tartışmada oluşan duygusal
dalgalanmalardan, girdaplardan, karambolden tartışmanın sağlığını hiçe sayarak istifâde
etti. Âvâm ve konu üzerinde ciddi entelektüel birikime sahip olmayan seyirci
üzerinde bıraktığı olumlu, alengirli lâkin boş izlenim, kendisinin medya
üzerindeki albenisini artırmakla birlikte, popülerliğinin artmasının yanı sıra
bu durum, kendisini davet eden medyanın da hassas duygularını okşuyordu. Bilineceği
üzere tartışmaların çoğu kez teknik, ağır veya bilimsel üslûpla, tarafların
“doğrular üzerinde uzlaşması” veya konunun emosyonel ve agresif tepkiler yerine
yoğun düşünsel içerikli, argümantatif ve stabil bir biçimde seyretmesi çoğu kez
ilkesel olarak istenmez. Sanıyorum ki Taslaman’ın medyadaki ivmesine etki eden
en önemli unsur da buradan orijin alıyor. Taslaman, entelektüel derinliğini
artıramadığı müddetçe bundan sonra da medyada daha çok yer bulacak, âvâmdan
takdirleri daha çok toplayacaktır. Geldiğimiz noktada yıllardan beri kendisinin
düşüncelerinde mantıkî, argümantatif tartışma ve entelektüelite söz konusu
olduğunda elle tutulur bir gelişme yaşanmaması da yıldan yıla sayısı artan ama düşünsel
kalitesi artmayan kitaplarından, savunduğu fikirlerin ekserîyetle alelâdeliğinden,
sıklıkla kendisine gelen reaksiyonlara yanıt verirken beliren bir türlü olgunlaşamamış,
tartışmayı sekteye uğratan üslûbundan, meydan okumalarındaki akılla bağdaşmayan
“dünya karşıma gelsin cengâverliğinden”, vuruşkanlığından ve hemen her
tartışmasında fikirsel içerikleri yerine yaşadığı emosyonel atışmalarla yorganın
altından çizgi filmlerde Süpermen izleyen çocukların takındığı tavır gibi bir
tarafgirlikle anlaşılmaktan öteye bir türlü gidemeyen, okumuş-öğrenmiş elit
insana neredeyse nüfûz edemeyen içeriklerinden, dahası en temel ateolojik, agnostik ve seküler
argümanlara veya Kur’an’a-İslâm’a yaklaşım tarzı olarak tarihselciliğe bile verdiği yanıtlarda ciddi başarı sağlayamayıp -kendi
adıma söylemem gerekirse- bağlı bulunduğu dinin hem bilimsel hem de mantıksal
açıdan en zayıf hattına tekâbül eden geleneksel Ehli Sünnet anlayışının artık tarihsel
olarak kökleşmiş, kökleştikçe verdiği açıklar kabak gibi ortaya çıkmış dogmatik
savunularına –birkaç gün önce yaşanan tartışmada örneğini gördüğümüz üzere- yeterince
başarılı bir kritik getirememiş olmasından anlayabiliriz. Her ne kadar bu tür
hâdiselerde mind-reading’ten
olabildiğince uzak kalmaya çalışsam da kısa bir süreliğine kendimde bu hakkı mahfûz
görüyorum: Kur’an savunuculuğu üzerine ya da Kur’an’ı kabul etmeyen görüşlere
karşı olarak yıllarca çalışıp tesirli/olağanüstü hiçbir argüman üretememiş
olmak, ilgili konularda yeryüzünde ileri okumalar yapan kontra seçkin
araştırmacılar tarafından bir ihtimâl dilediği ölçüde önemsenememek, kabul
görmemek ya da didinmesine rağmen ahlâkî,
bilimsel ve sosyal açılardan elit ve kaliteli seküler/dinsiz nüfusun hem
Türkiye’de hem de yeryüzünde parlayıp yükselişini izlemek zorunda kalmak; tüm
bu prosesler ışığında, kendisinde TV programlarında düşünsel çatışmalara
mukâbil masaya sidik vurmaya dek giden devinimleri advers etki formatında getiriyor veyahût programlarını izleyenlerin
tanışık olacağı diğer birtakım duygulanımlarını tetikliyor olabilir. Ucuz
yazılarda salık vermek benim harcım olmasa da İslâmî ekolde neredeyse bir tane
bile yaşayan önemli bir entelektüel görememek beni de farklı düşüncelere sevk
ediyor.
Taslaman’ın deve
idrarının içimi hususundaki hadise getirdiği eleştirilerin bilimsel mânâda ayrıntılı
incelemesini bu yazıya almak istemedim. Aynı şekilde Sifil’in iddialarını da. Öte
yandan, Taslaman ve Sifil destekçileri birlik olup bu konuda şu an internette
kanser saçmakla meşgûl. Onlara önümüzdeki günlerde deve idrarının bilimsel ve
tarihsel literatürdeki yerine dair yaptığım taramalarda yer vermek istiyorum. O
nedenle şu idrar mevzûundaki akıl almaz yorumlara bir izân, hiç olmadı izah
getirmeliyiz. Burada daha çok online sidik uzmanlığının doğuşunu simgeleyen çok
önemli bir “entelektüel” gelişmeden bahsediyor ve ancak Taslaman ya da ona
benzer bir çarpık tartışma ekolünün temsilcilerinden görebileceğimiz derecede
yüksek kalitede düşünsel davranış
modeli olan canlı yayına sidik getirip masaya koyup iç deme modelini
kastediyorum.
Ebubekir Sifil ise medyadan
çok âşina olmadığım, sıklıkla Ehli Sünnet görüşleri çerçevesinde fikirleriyle
tanınan, ilâhiyatta hadis üzerine çalışan bir akademisyen. Sifil, kabul edelim
ki, İslâmî düşünce ağacının sözgelimi bilim ve mantık tabanında en zayıf dalını
teşkil eden, zahirî bir geçerliliği olsa da çağcıl insanın kabul buyurmayacağı
bir geleneğin, irrasyonalizmin, bilim takipsizliğinin, hukuk ve adalet yabancılığının
temsilcisi olmaya koşar adım yürümüş gibi duruyor. Sifil, o nedenledir ki, bu
tartışmanın birnevî “kolay lokması” idi. Tüm bunlara rağmen, Sifil, ilgili
tartışmada logical fallacy’den, biaslerden, Taslamanvârî hislenmeler ve
çıkışmalardan hiç de geri durmasa da yanlış olduğunu izlenimlediğimiz fikirlerini
–kendi içinde- daha tutarlı, formal savundu. İlâhiyat araştırmaları merkezli
tartışmadaki teknik konulara hâkimiyeti ve bilgisi ön plana çıktı. Elmaya armut
deme veyahût “modern bilim” lafzını kullanarak elmayı armut yapmaya kalkışma işinde
sanılanın aksine dinî hüküm vermede hadisleri kabul eden (ve ayrîyeten bir
miktar da tarihselci) kitleler pek bir başarısız görünmekte; bu işi daha çok evrenselci
Kur’ancılar üstlenmektedir. Şahsî kanaatim, zırvalıkları kabul etmenin, var
olan zırvalığı modern tıp, modern bilim, hukuk, mantık, akıl, adâlet gibi çağcıl ilişkili kavramları mundar etmek sûretiyle inkâr
etmekten daha erdemli olduğudur.
“Modern
tıp” kavramını piç etmek
Bunu esasında yıllardır
temelinde ya sidik uğruna modern tıbbı baltalamak ya da geleneksel dindeki
sidiği reddedeceğim diye modern tıbbın arkasına sığınmak, kırk takla atmak, iki
büklüm dönmek, nadir görülen bazı caselerde
de idrarın moleküler patoloji ve farma düzeyinde potansiyel terapötik
niteliklerine dair birtakım bulguları yok ederek “modern tıp” kavramını
kullanıp “modern tıp” adına yalan söylemek şeklinde vukû bulduğunu görüyoruz. Gerçekte
ise idrar kullanımı, üroterapi ya da ürofaji oldukça tarihsel, İslâm’dan dâhi
eski, geleneksel veya alternatif tıp yöntemleri arasında yerini almış, son
birkaç dekatta da çağdaş medikal araştırmalar içerisinde potansiyel yararlarına
dair bulguları artan; buna rağmen Evidence-Based
Medicine dediğimiz yaklaşımla temel araştırmalardan kliniğe dek katı bir
kritiğe tâbi tutulduğuna henüz tümüyle terapötik icâzetini alamamış öğeleri
olan bir mevkîdedir. Geçmişte de yaygın bir kullanımı olduğu gibi son dönemde
de özellikle bazı hayvanlardan ve insandan alınanların kullanıma dair bir
popülerlik söz konusudur. Gelecekle nasıl bir yolu olur, göreceğiz. Şu koşulda idrarın
doğal komponentleri dışından kaynaklanabilecek pek çok mikrobiyolojik proses de
dâhil olmak üzere idrarın yeri sağlamlaşmadığı müddetçe sokaktaki bilgisiz insanın
rastgele kullanımına müsait değildir. Binâenaleyh Kur’an’da belirtilen alternatif
tıbba yakın birtakım metotlara veya doğrudan bilimce geçerli olduğuna dair kesinkes
veri bulunmayan, günümüzde savunulduğunda oldukça komik, mizahî nitelikler
barındıracak bir hâle düşen uygulamalara karşı şaşmaz bir yönelimle “biat” eden
bazı evrenselciler, Kur’an’ın dışında yer alan idrar kullanımı gibi konseptlere
karşı her nasılsa aniden bir skeptik,
modern bilimci, Western tıpçısı kesilmektedirler. Son birkaç gündür de değişen pek
bir şey olmadı. Baş sidik uzmanı, “online sidik uzmanlığına” rol model olmuş
Taslaman ile kitleler önünde deve idrarını sıradan bir insana “şifa” olarak
yutturmaya çalışan ve bilgisiz insanların hayatıyla oynayabilecek bir zincirleme
reaksiyona insanları sürükleyen, mürted bahsi gibi diğer yorumlarına da
bakılırsa mortaliteyle arası pek bir
hoş olan Sifil’in aşırı kaliteli sidik tartışmasının etkileri sosyal medyada
kendilerini göstererek “modern tıbbı” refere eden online sidik uzmanlarının
oluşmasına zemin hazırladı. İlkin, bir mürit rolüne yaklaşık bir konumda
seyreden, ekserîsi genç, bilimle “az öteden biraz da şuradan” haşır neşir olmuş
yeni Kur’ancı nesli temsîlen Taslaman savunucusu kitlelerin sahih olduğunda
mutâbık kalınan deve idrarı içerimli bir hadise bakışında, tutarlı olmaları
gerektiğinde birkaç yol vardır. Bunlar, kabaca ilgili hadisin Kur’an’da bir
referansının olmaması ve uygulanmasına aklî/bilimsel engeller bulunup
bulunmamasına göre biçimlenir. Böyle bir şahsîyet, ilgili hadisi ya Kur’an’da
refere bulamadığından ya aklî/bilimsel süzgeçle temellendiremediğinden ya da
dinî referans olarak kendisi onaylamasa da neredeyse a priori olarak kabul ettiği kutsal kitabının içerisinde
görmediğinden dinî bir referans, zorunluluk olarak görmez. En münasip şartlarda
sahih olduğu belirtilen hadise tarihsel olarak uyumlu görünse bile “uydurma”
der, bunun temellendirilmesini genellikle veremez, topu bilime atar, peygamberini
de böylelikle dinsiz kitlelerinin saldırılarına karşı kendince korumaya alır. Zannımca
hem Kur’an hem hadis incelemelerinde tarihselcilik
ve hermeneutike karşı alınan tavrın
bir orijini de buradan gelmektedir. Nitekim evrenselciler tarafından sidikle
mundar edilen “modern tıp” mefhûmunun aldığı hâli pek çok kez, farklı sûretlerde
deneyimledim. Pek çokları, hadiste yer alan deve idrarı içimi ve “şifa”
iddialarına karşı, ilkin sudan çıkmış balık gibi bakıyordu. İdrar içimi
savunusunun gelmesini takiben önemli bir kısmı bilhassa internetten harıl harıl
idrar araştırmalarına koyuldu. Amaç idrarın tıbbiyedeki ve tarihteki yeri nedir
ne değildirini hakkıyla, esaslı olarak öğrenmek değil; işlerine geldiği kadar
sözde “tıbbî” bilgiyi kısmen ortaya döküp hadisin geçersizliğini veya uydurma
olduğunu kanıtlamaya çalışmak. Öyle de oldu; Taslaman savunucularından idrara
dair elle tutulur hiçbir önemli kritik, yazı, geniş review, meta-analiz
göremedim. En başarılı görünen kritiklerin yazarlarının bile kendi görüşlerine
paralel bulduğu bulguları derleyip toplayıp bağlı bulunduğu düşünceyi
kurtaracak nitelikte sandığı bir araya getirilmiş bilgilerden bir toplama
yaptığını gördüm. Kendilerine uymayan bulgulara şaşırtıcı olmayan biçimde neredeyse
hiç değinmemişler, üstünü kapatıyorlar. Bunun aksi yöndeki tarafgirlerin tutumu
da çok farklı değil. Düne kadar konu üzerine zırcahil olanlar, bugün deve
idrarının savunusuna yanıt verebilmek veya sidik savunusu için kırk takla
atmaya, olduğu yerde dönmeye başlamış, daha beyazları çekmeyip eline tüp
değmeden tıbbiyeden bir günde icâzet alıp önemli ölçüde klinik mikrobiyoloji,
patoloji ve dâhiliye bilgisi gerektiren bir meselede adeta bir tıbbî fetva
meclisi kurmuş, gelene geçene danışmanlık görevi üstlenmiş. Şaşılası olduğu
kadar acınası görünüyor.
Yiyin
birbirinizi mi diyelim illâki?
Mesele, nitekim özünde basit
idrar hâdisesinden daha geniştir. Konu, modern tıp depreşimi, doğrunun namusunu
kurtarma mücâdelesi değildir. Siz de fark edersiniz ki, hangi taraf olursa
olsun, hepsinin sığındığı çağcıl olsun olmasın nosyonlar birbirine benzer;
ancak kutupları farklıdır. Tüm bunlar hâsıl olurken kimse peygamber, kitap
övgüsünü dilinden düşürmez. Birbirlerini bağlı bulundukları dinin tanrısını
işin içine katarak suçlarlar. Çünkü bu tartışma en nihâyetinde doğruyu, bilimi,
aklı, mantığı, dürüstlüğü, adâleti değil; çıtkırıldım pozisyondaki inancını müdâfaa
gayreti, gâyesidir. Bilime veya doğrulara göre düşünceye yön verme değil,
inanca bilimi kılıflandırma savaşımıdır. Gerçekten de bir tartışmayı aklıselim
bir nihâyete erdiremeyecek olan, tarafgirliğe yakın seyreden inançlar, kognitif
biasler, ontojenide edinilen ve hatta nesillerden orijinli ailevî kanaatler,
anânelerdir. Son tahlilde boğuşkan bir tavırla birbirini yiyen bu kitleleri
fildişi kulemde seyretmek belki de evlâdır. Birbirini yanlış ve hatalı olmakla
suçlayan tarafların tek doğru söyledikleri bana kalırsa budur. Velhasıl benim
açımdan deve idrarı konusunda hiçbir sıkıntı yoktur; zîrâ muamelem sidiğe iman
ve sidiği inkâr düzleminden epey bir uzak seyretmekte olup hezeyanları uğruna mundar
etmekte oldukları modern tıbbın kendisiyledir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder