Kitabî veya geleneksel yaradılışçıların kronik hastalıklı
tutumlarını artık kanıksadım. Bir başkasına zarar vermeden kendi hâlinde
yaşamaya devam etmesi salık verilen terminal dönem hasta ruhuna sahip gibi
duruyorlar. Haydi "Evrimsel Yaradılış" gerçekçilerini de bunlarla aynı
kefeye koymadan, yine de aynı tasnife tâbi tutalım. “Yaradılış” nosyonlu düşünceler
etrafında dönenlerin önemli bir kısmının bilimsel literatürle arası pek bir iyi
değil; iyi olanlar da (teolojik/teistik
evrimciler gibi) nispeten daha mâkul bir pozisyona bürünüyorlar. Bunlar,
çoğu noktada kendi dairelerinde kısmî tutarlı (ama hatalı) bir bakış açısı
sergilemekteler. Fakat bilimsel literatür dostu olduğunu iddia eden bilhassa
evrim savunucusu kanatta inşâ edilen çürük tahtalar beni rahatsız ediyor. Bunun
hakkında çok fazla belirgin örnek olmakla beraber burada bugün sadece kısaca şu
sıralar gündemi pek bir meşgûl eden "Medet ya Devlet!"
evrimciliğinden ve kısmî politik baskın ideo-arka planından bahsedelim.
Evrimsel kuramın devletin hazırladığı eksik, öğrenme
bilimlerinden uzak, zırva müfredatlar altında efektif olarak tartışılıp kavranabileceğini
teoriye ve literatüre gelen saldırılar öncesinde de savunabilen var mıydı
gerçekten? Hâlihazırda birikimi tarayıp, araştırıp evrim öğrenmek isteyen
seçkin okurların olasılıkla son başvuracağı yöntemdir klâsik devletçi müfredattan
evrim takip etmek. Evrime gelen saldırılara karşı alınan evrimci tavrın
ekserîsinin somut ve olgusal bir postür eksikliği göze çarpıyor. 3D omurga yok; 2D şekil var. Model/numûne
değil, temeli oynak figür yaratımı söz konusu. Bireysel-elit okur, kapitalist
ekonomi ve liberal görüşler ekseninde gitgide kaliteli ve nitelikli bir hâl
almış üst düzey üretimden faydalanmak sûretiyle ne devletin ortalama insan için
hazırladığı müfredata gereksinim duyar ne de onun yerine kendine rıza dışı zorlama
müfredatvârî destinasyon çizenlere. Kriz dönemi utilitaryenizmine,
akbabacılığa, âvâm popülizmine, scientisme (bilimciliğe) veya popüler formalist
evolüsyonist rollerine başvurmadan da mükemmel bir literatür takipçisi
olabilirsiniz. Ama olamıyorsunuz, çünkü muhtemelen akbabalardan-leşçilerden
önünüzü göremiyorsunuz. Leşçinin önünüze attığı kıç kemiğine şükür deyip
tepenin üstünde götürülen etin farkına varamıyor da olabilirsiniz, orasını
bilemem. Nihâyetinde “nitelikli evrim okuru” değil, ideo-evrimciler
üretiyorsunuz; bunları ur gibi çoğaltıyorsunuz. Tâze yetme
"evrimcilerinizin" çoğunun trajikomik vaziyette Douglas Futuyma'dan,
Scott Freeman'ın biyolojik bilimlerinden, analizinden, Nesse'den, Diogo'dan, Kaas,
Tinbergen'den... haberi yoktur örneğin. Ama sorsan Evrim Vardır! demek sûretiyle ya popüler masallar anlatıyor ya da kendince bir ideo-mücâdeleye girmekten geri kalmıyor. Bu oluşuma, tam mânâsıyla, ideo-evrimci terminolojisini önermekteyim. Bir ideo-evrimci, bilimci-dominant veya politik-dominant bir hâlde olabilir. Eşit de olabilir. Ama ikisinden de bağımsız olabileceğine çok sık rastlamayız zannediyorum. Hem bilimcilikten hem politik akbabacılıktan beslenen tipik bir ideo-evrimcinin zihinsel şeması, ikisinin ayrımına çok detaylı girmeden, genel hatlarıyla aşağı yukarı şöyle inşâ oluyor:
·
Kuramın
akademisine katiyen hâkim değil. Jurnal tanımıyor. Paper takibi yok. Textbook
eline almamış. Selektif mekanizmalara örnek ver diyorsun, aldığın yanıt “Seleksiyonlar evrimin temelidir, onlarca
kaynak var” oluyor. Seleksiyonlar üzerine bu kez sen, hipotetik ya da
spekülatif bir noktaya parmak basarak örnek veriyor, özel bir meselede
bulguların yetersizliğinden bahsediyorsun, lâyık görülen sıfatların “Adnancı”, “evrim
düşmanı İslâmcı” oluyor. Teorik bilgi noksan yani. Ayranı yok içmeye… durumu.
·
Gerçek
bir vaka örneği: ideo-evrimcimiz modern insanların orijinine ve fosillerin
varlığı/geçerliliğine dair skeptik tavırdaki bir insanla tartışmaya giriyor, “3,5 milyar yıllık insan fosilleri var
bilmiyor musun!” diyor (akademiyle ve literatürle arası limonî, bilgi
yanlışı yaptığının farkında olmayan, kötü ihtimalle bunu da önemsemeyen; ancak
fosillerin insan evrimine dair önemli bulgular içerdiğinin farkında olan tipik
bir tatlı su evrimcisi niteliği). “3,5 milyar yıllık insan fosilinin” ismini
söyle diyorsun, “Gir internetten araştır,
hiç okumuyorsunuz” diyor. “3,5 milyar
yıllık insan fosili yok, o fosiller olsa olsa ilkin hücresel yapılara aittir”
diyorsun, “İnsan fosillerini ret mi
ediyorsun, sana göre insanlık 6000 yıllık tabi” diyor.
·
Evrimsel
biyolojinin, tıbbın, sinirbilimin temel prensiplerini referansından okumuyor;
sağda solda gördüğü popüler politik/felsefî dergilerden, sitelerden (bunlar da
akbabalara dâhil olabilir) evrimi öğreniyor. Evrimsel kuramda ortaya atılan
varsayımları, spekülatif noktaları, yetersizlikleri ve moleküler düzeyde kanıt
getirilmiş bulguları ayırt edemiyor. Yazının başlığında “evrim” gördüğü anda ne
referansa bakıyor ne içeriği tümüyle kritik ediyor ne de edindiği bilgiler
hakkında “düşünüyor”. “Evrime” kutsal kitaba, geleneğe, töreye, kalıplaşıp
oturmuş davranışlara, tutumlara sarılır gibi sarılıyor. Evrim, ideo-evrimcinin
bünyesinde gitgide stabil bir hâl alıyor.
·
Son
zamanlarda sayısı karınca gibi artan ucuz popüler bilim/evrim sitelerinde
gördüğü her masalı evrimsel literatürün güvenilir, önemli bir parçası; her çalışmayı
“aliyyül âlâ” zannediyor. Popüler bilim sitelerinin click-bait başlıklarının alacalığına tav olup içerikteki keşmekeşe
göz yumuyor.
·
Evrimsel
kuramın ismi, kendisi için evrimi savunmak için yeterli bilgi sağlıyor. “Evrim doğru, çünkü evrim var. Evrim var,
çünkü evrim doğru.” Eğer bir kaynak evrime pozitif bir tavır alıyorsa o
kaynağın içeriği baştan aşağı doğru, evrime şüpheci yaklaşırsa yanlıştır.
·
Evrimsel
kuramın yalnızca popüler ve halka hitap edecek noktalarıyla ve kendi siyasî
çehresine uygun olarak –o da yapabilirse- ilgileniyor. Sürekli meseleyi
algılayışı bakımından ve metodolojik açıdan hatalı şu ve benzer soruları
soruyor:
- “Penisimizin şekli neden öyle? İçinde kemik olsa evrimsel olarak daha avantajlı olmaz mıydı? Mastürbasyonun kökeni nereye gidiyor? Boşa sperm atılıyorsa evrime göre yok olması gerekmez miydi?”
- “Popomuzun geniş olması evrimsel olarak avantajlı mıdır?”
- “Maymunlar da seksten bizim gibi mi zevk alıyor? Seks yapmak nasıl evrimleşmiş?”
- “Aşk evrimsel olarak nasıl açıklanır?”
- “Penisimizin şekli neden öyle? İçinde kemik olsa evrimsel olarak daha avantajlı olmaz mıydı? Mastürbasyonun kökeni nereye gidiyor? Boşa sperm atılıyorsa evrime göre yok olması gerekmez miydi?”
- “Popomuzun geniş olması evrimsel olarak avantajlı mıdır?”
- “Maymunlar da seksten bizim gibi mi zevk alıyor? Seks yapmak nasıl evrimleşmiş?”
- “Aşk evrimsel olarak nasıl açıklanır?”
·
Güncel
vaka örneği: Nuray Mert evrime karşı bir taraf aldıysa sadece bu nedenle bile
işten çıkarılması bir zevk kaynağı olup kellesinin vurulması mubahtır diyebiliyor.
Eğer ortada evrime dair yanlış bir ifade varsa, kişiler ve kurumlar arasındaki önceden
iyice belirlenmiş akitlere, rızaya dayalı ilişkilere hiçbir önem bahşetmeyip
gerektiğinde rıza ve akit dışı şiddet ve hak gaspı girişimlerini meşru
görebiliyor. Pek bir demokratik, pek bir insancıl olan “toplumcu", "duyarlı" ideo-evrimcimiz, evrim
kuramına gelecek herhangi bir eleştiriye tahammül edemiyor. Free-speech
kavramını işine geldiği düzlemde, işine geldiği ölçüde kullanıyor. Kendi
zihninde, daha çok kendi “ifadelerini” kapsayan bir ifade özgürlüğü konsepti
çiziyor.
·
Bilimsel
açıdan geçerli olduğu saptanan; ancak kendi zihinsel süreçlerine ve politik
geleneğine uygun olmayan görüşleri (ırkların
varlığı, ırk konseptinin kullanışlılığı, cinsiyetlerin eşitsizliği, cinsiyet
rolleri, doğuştan gelen üstünlükler/eksiklikler…) mantıksal hata sergilemek
suretiyle bilişsel huzursuzluk yaşayarak reddetme yoluna giriyor.
Sıkça kullanılan bir evolüsyonist itemi olarak filogenetik akraba canlı
Karşılaştığım zibilyon adet nörotik vaka içerisinde bir
insanı ideo-evrimciliğe yönelten koşullar nelerdir diye kendime önceleri çok
sordum. Sanıyorum ki bu konu, kendini son dönemde müfredat değişikliği
bahanesiyle yapılan evrim karşıtlığı ve savunusunda da ciddi bir biçimde belli
etti. Bu olgudaki temel sorunun bir pure-bilim kaygısı; düşünüşün metodolojisinin
de bir bilim insanı perspektifi içermediğini oldukça güçlü bir biçimde
savunmaktayım. Anadolu topraklarının evrim savunusu, bir bilim savunusunun çok
ötesindedir. Binâenaleyh Türkiye’de evrim savunusu hepten akademik değildir. Çoğu
politik-baskın ideo-evrimci insan için –dibine kadar toplumculuğa ve köylü-cühelâ
romantizmine gömülmüş- ideo-mücâdeleyi ifade eder; tam da bu nedenle akademiden
uzak, bilim bilmeyen, literatürü takipsiz, jurnal okumayan, non-elit bir
ideo-evrim kitlesi doğmuştur. Örneğin, lise müfredatı kapsamında evrimsel içeriklere
dair yapılan değişikliğin esasında alelâde bir lise öğrencisi için önce-sonra
mukâyesesi nazarında köklü-nitelikli bir değişiklik yapmadığının ayırdına
varamaz; çünkü hâlihazırda böylesine bir fark yaratacak öğretim daha önce
neredeyse hiç vukû bulmamıştır. "Akademide evrime saldırılıyor!" diye bağırır; lâkin Anadolu akademisinde evrimin şu ana dek zaten esamesi okunmamıştır. Seçkin bir lise okuru içinse zarardan çok fayda
dâhi getirebileceğinin hiç analitiğini yapamaz. Son dönemde lisede evrimsel
kuramın içerim ve konseptinin bahsinin zâhirî-nisbî azalması; elit ve bireyci okurda
negatif feed-back etkisi yaratmıştır.
Çünkü devlet müfredatı seçkinciyi yontar; “usule” uygun hâle getirir. Bu inhibe-bası,
evrim kuramı anlatımının okullarda zayıflaması neticesinde
seçkincilerde bir “inhibisyondan kurtulma etkisi” hâline dönmüştür. Toplumcu,
âvâm, popülist ve ekserîyetle köycü Anadolu ideolojisinin zaaflarından biridir
bu. İdeo-evrimcilik nörozu, “toplum” bazında ortaya serdiği disfonksiyonel, atavistik, gerici şekilciliğini burada da gösterir. Bireyci,
seçkin, özgürlükçü, otonom okur, hâlihazırda lise zamanlarından kendini devletten
bağımsız biçimde pek çok yönden entelektüel çerçevede yetiştirmekte iken;
bayağılaşmış, kendini halk romantizminden kurtaramamış ve buna mukâbil devletle
arasını iyi tutmaya hapsolmuş, devletle alacaklı verecekli hesabına giren minik
zihinli veyahût frontal lobotomik kitleler perspektifinde hasıl olan
ideo-evrimciliğin küçük hesapları yine gün yüzüne çıkmıştır. Bu insanlar dağlar
devrilse devletten ilişiğini olumlu-olumsuz kesemez; çünkü sahip oldukları ideoloji
bunu ona bağlı kılar. Oysaki elit okur çemberinde atı alan Üsküdar’a doğru çoktan
yol almıştır. Buranın sonuç kısmında geleceğimiz nihâî nokta,
ideo-evrimciliğin, başta da belirttiğim formuyla esasında toplum bazında bir
akbabacılığın bir yan ürünü ve varlık sebebîyeti olmasıdır. Ekserîyetle Anadolu’nun
sıradan insanıyla aynı popülist görüşleri paylaşan; ancak kaynaklara ulaşım, akademiye
yer edinme gibi noktalardan birkaç tık üstte yer alan akbabaların ve devletin
çarpık politikalarının kokuşmuş prodüksiyonlarından arta kalan parçalar üzerine
üşüşen leşçilerin ortak bir amaç üzerine toplanmasını izlemekteyiz. Burada
devlet leşçiyi, akbabayı önden kokuşmuş etle (politikasıyla) besleyen yapı iken
ideo-evrimciler ise leşçinin-akbabanın arkasını toplayan benzer nütrisyonel familyadan
minik leşçiklerdir. Anlayacağınız üzere özelliklerinin sadece birkaçını verdiğim
ideo-evrimcilik sayrılığı, bir akbabacılığın ürünü/sebebîyeti ve akbabacılık da
politik süreçlerin aksaklıklarından doğan bir utilitaryen, âvâmcı, popülist
pozisyondur. Bunlar ne bilimdir ne akademidendir ne de entelektüel olgunluk
ihtivâ eder. Bu ideo-evrimciliğe bahsettiğim gibi çoğu kez doğrudan
devlet-temelli bir problem olmaksızın scientism
de katılır; ancak bu etki, şimdilik bu yazının odağı dışındadır.
Evrim kuramına karşı çıkışlara getirilen karşı çıkışların
ekserîsi, nihâyette, devlet yapılanması ve etkisi altındaki politik ilişkili görüşlere
mensup akbabalardan orijin alan prosesleri ve -parsiyel olarak scientismi (bilimci
baskınlarda)- barındırır. Politikçilerde “Medet
ya devlet!”, bir bakıma “Medet ya sıradan
ve ben idraki olmayan, benim verdiğimden başkasını okuyamayacak kapasitedeki halk!”ı
içinde taşır o nedenle. Devlet, her zamanki gibi bilimsel bir kuram adına
yanlış yapar. Zaten yanlışlar üzerine binâ edilmiş “devlet” mefhûmunun bizâtihî
doğasıdır bu: hata yapmak. Bu ortamda
her daim, devletle alacaklı verecekli ve çoğu kez “kanlı bıçaklı” akbabalar,
leşçiler türer. Bunlar devlet kurumuyla habire boğuşan, kavgasız gürültüsüz bir
günleri geçmeyen romantik tarafgirlerdir. Devletin/hâkim ideolojinin verdiği
açığı nasıl ki ekonomik/maddî sahada kullanan kitleler söz konusu ise evrimsel
kuram gibi entelektüel ve bilimsel sayılacak bir alanda da benzeri geçerli
olur. Alelâde toplum, akbabalar tarafından “devletin en temel hakları, bilimi
hiçe saydığı, kendilerinin bunlara erişiminin devlet tarafından kısıtlandığı ve
bunlara erişimlerinin bir daha çok zor olduğu” ya da bu yorumların çevresinde
önce bir güzel doldurulur. Hâlihazırda aynı ya da benzer familyadan olan
toplum, devlete karşı bu kertede “hislenmektedir”. Akbabalar bu noktada devletle ilişiğini kesmez. Akbaba ve leşçilerin second-tier girişimi de esasen buradan
başlar: “Devlet sizi engelliyor; ancak
istenen şey bizde var!” Bu seviyeden itibaren etraf alabildiğine popülizm,
âvâmcılık, bu vaka spesifiğinde bilimcilik ve evolüsyonizme boğulur:
#EvrimVardır!, #EvrimEngellemez!, #YaşasınEvrim… Nihâî proseste varılan nokta,
ideo-evrimci üretme noktasıdır. İdeo-evrimcinin zihin-alım gücünün bu noktada –görünürde
rıza dâhilinde; ancak arka planında yolu epeydir çizilen bir formatta- ırzına
geçilir.
Müfredat dedik, liseden bahsetti isek; -dileyen ve onaylayıp
kullanmak isteyenler için- birkaç bilgilendirme yapalım: Khan Academy
videoları, internette lise düzeyinde evrim dâhil pek çok konuda
yararlanılabilecek kaliteli seriler barındırmakta. Ayrıca, evrim kuramı ve
literatürü kapsamında internet üzerinden ulaşılabilecek sayısız textbook,
akademik jurnal bulunuyor. Özel bir jurnal takip etmiyorsanız bile makâle arama
motorları, dilediğiniz konuda open-access sayısız makâle sunuyor. Okumayı çok
istediğiniz; ancak open-access olmayan bir makâleyi Sci-Hub gibi kilitlerle
kolaylıkla açabiliyorsunuz. Şu anda güvenilir bilimsel bilgiye erişim, bununla
birlikte teyit imkânı, tarihin doruk noktasında sayılabilir. Elit-okur, alelâde
okurdan farklı olarak nereden hangi bilgiye erişebileceğini, nasıl
erişebileceğini ve onu nasıl kullanabileceğini çok iyi biliyor. Yabancı dilde
sayısız kaynağa ulaşabilen okur, Türkçede de internetten kaynağa ulaşmak
istediğinde Türkiye’nin en nitelikli online evrim makâlelerini barındıran
Evrimsel Tıp gibi bilimsel/akademik platformlara veya basılı olarak önemli
evrim textbookların çevirilerine yöneliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder