Şimdi size oldukça
ilginç bir meseleden bahsedeyim.
Sözde aşırı entelektüel
elit dinsiz camianın yeni hobisi, yakın çevrelerinde artan ve popüler olan
Taslaman eleştirilerine mukâbil Taslaman’ın balonunu şişirmek. Komikliklerinizi
ibretle okuyorum.
Bu kontra-etki aslında
sadece Taslaman özelinde değil. Yakın dönemde Şengör eleştiri ve övgülerinde de
zıt-benzerini tecrübe ettik. Mekanizma tam olarak, sözde pek elitler
tarafından, kendileriyle yakın olunan ancak âvâm olan kitleler arasında kimin
savunusu yükselirse onu gömme veya aynı çevrede kimin eleştirisi artarsa onu
şişirme şeklinde işletiliyor. Burada eleştirilerin ya da övgülerin
doğruluğundan/yanlışlığından birincil olarak bahsetmiyorum. Yani, sözde aşırı
elitimiz, eleştireceği varsa da çok kişi eleştirdiği, eleştiriler popüler
olduğu için eleştirmiyor. Öveceği varsa da çok kişi övdüğü için övmüyor.
Eleştiriler popülerken övgüyü, övgüler popülerken eleştiriyi yapıyor. 10
kişilik bir grupta 9 kişi nereye kayarsa bu diğer 1’i kendini zıt tarafa atmaya
eğilim gösteriyor yani.
Şimdi işin aslına
gelelim. Evet, bu esasında tam da tahmin edeceğiniz üzere bir çeşit cognitive bias. Züppe etkisi diyelim
buna. Bunu bireyci nitelikleri ve esasında ortalama/sıradan olan; fakat seçkin
insan gibi davranma arzusu ön plana çıkanlarda daha çok deneyimleriz. Ekonomide
de karşılığı vardır. Hatta yanılmıyorsam literatüre ilk kez ekonomiden girdi,
oradan hop kognitif psikolojide tanımlandı. Kabaca, ekonomik olarak orta
sınıfta yer alan; ancak kendini ekonomik açıdan seçkin görmek isteyen
insanların alım güçlerinin ötesinde, irrasyonel bir biçimde lükse düşkünlüğüne
vurgu yapar. Pratik değeri olan ürünler yerine garip nitelikleri olan, nadir
veya pahalı bir ürün alma isteği gibi. Henüz temel ihtiyaçlarını karşılamamış
orta sınıftan, bazen lüks için böyle ilginç bir çaba görürüz. Seçkin insanın
lükse harcamadığı parayı orta sınıfın harcadığını çoğu kez tecrübe ederiz. İşte
ekonomideki bu etkinin, tam da entelektüel alandaki tezahürüdür bu durum.
Nasıl
anlarız?
Bu sözde elitlerimize
göre insanların entelektüeliteleri, zekâları gözlemsel olarak kolaylıkla
belirlenebilir meselâ. Etiket yapıştırılabilir. Sözde elitimiz sosyal medyada
paylaşılan bir yorum, metin, gün içerisinde yaşantısında anlatılan bir
konu ya da ilgi alanlarından o insan hakkında hemen bir zekâ tayini yapar, çevreyi
buna göre gözler. Kendince bir entelektüellik skalası (tier) oluşturur. Bu
durum tıpkı ekonomik orta sınıf insanın insanları sürekli gözleyip
kıyafetlerden zengin/fakir yorumu yapması gibidir. Sözde elitimiz, kendisini
avel ya da âvâm gibi gösterecek davranışlardan bilhassa kaçınır. Orta sınıfın
bir kısmının kendini fakir gösterecek şeyleri inanılmaz dert etmesi gibi.
Örneğin, sözde elitimiz, çok başarılı ve muhtemelen çok zekî insanların
davranışlarına acayip derecede kafayı takar. “Yahu bu adam şöyle başarı almış, nasıl böyle bir söz söyler?” sözde
elitimizin en sık dile getirdiği laflardandır. Tıpkı, ekonomik orta sınıfın “Yahu şu adam ne kadar da zengin, oturduğu
eve bak.“ lafını ettiği gibi. Yani ekonomik orta sınıfın lüks ihtiyacı da
düşünsel orta sınıfın “elitlik” ihtiyacı da gün içinde kendini sürekli
hissettirir. Halbuki ekserîyetle sözde entelektüel elitimizin, yani ortalama
arkadaşımızın, kafaya taktığı şey, en hafif tabiriyle o başarılı ve muhtemelen
gerçekten çok zekî olan has elitimizin çükünde bile değildir.
Şu Taslaman örneğini
biraz açarak ilerleyelim. Yazının başında Taslaman eleştiri ve övgüsünün
dinsizler arasındaki yerinden girmiştik. Kendisi bir dinsiz için bünyesinde
eleştirilebilir sayısız falso barındırıyor. O nedenle Taslaman eleştirileri
beklendiği gibi artarken, yine aynı grup içerisinde, olasılıkla yine
eleştirileri bulunan küçük bir grup, yani sözde elit(ler)imiz, eleştirileri
olmasına rağmen, bulunduğu çevreye göstereceği kognitif reaksiyon neticesinde
Taslaman’ı övme ihtiyacı hissediyor. Eleştiriler civarda popüler olduğunda,
kendisinin de esasında henüz demediği 9 tane eleştirisi varken, Taslaman’ın
kıyıda köşede kalmış ne kadar gereksiz, ayrıntı, değinilmemiş lâkin
pozitif görülebilecek özelliği varsa, adeta “İlk ben dedim, ben sizden farklı şey söyledim” diyebilmek
istercesine ufak tefek detayları ön plana çıkarıyor; düşünce omurgasının en
kemikli, kalın, eleştirilmesi gereken noktalarına popülerliğinden ötürü ya söz
söylemiyor ya da nadir görülen bazı vakalarda da bu eleştirilere bakıp bu kez
bu eleştirileri gömmeye uğraşıyor. Her türlü bu kognitif reaksiyonu gösteriyor
yani. Şengör’de de tersi oldu örneğin. Dinsiz çevrede artan övgü popülerliğine
istinaden yine sözde elitlerimiz arasında övülebilir niteliklerinin yanında çok
değinilmemiş eleştirilebilir noktalarından Şengör gömme furyası başladı.
Bu
nedir ne değildir öyleyse?
Eleştiriler ya da
övgüler, doğru ya da yanlış noktalara parmak basıyor olabilir. Binâenaleyh
konumuz bu değil. O nedenle bir dinsizin, dinî inanışları olan bir insanı
çevresinden gelen eleştiriler popülerken övmesi ya da bir dinsizin artan övgü
popüleritesi içerisinde ufak noktaları bastıra bastıra eleştirmesi, teknik
açıdan sorunlu ya da hatalı prosesler barındırmak zorunda değil; ancak,
bahsettiğim üzere meseleye hâkim olan ve durumu kavrayan insanlar için pek bir keyifli.
Çünkü süreci esas yöneten, eleştirilen ya da övülen kişinin kendisi değil;
sözde elitimizin sevimliliği. Bunda ciddi bir problem görmüyorum. Liboşluğum bu günler için var. Son dönemde türeyen bu internet entelliği
garâbeti beni hiç eğlendirmiyor değil. Ancak artifisyel oldukları ya da konunun
altında yatan nedenlerden en az birinin bu olduğu, kabak gibi sırıtıyor.
Aslında burada sözünü
ettiğimiz kognitif etkinin dışında, başka süreçler de işin içine dâhildir.
Teknik terimlere girmeden sade sade ifade edelim. İnsanlar, gruplaşma
eğiliminde. Zihinsel olarak da davranışsal olarak da. Birinci etki burada: dinsizler ve dinî inancı olanlar. Her ne kadar bu iki ayrı grup birbiriyle zıt
olsa da bu grupların kendi içlerindeki bireylerin arasındaki mücâdeleler daha
bir nefes kesicidir. Bu etkiyi görmek için gruplararası niteliklerin zıt
olması, esasında meselenin özüne doğrudan etki etmiyor. Yani dinsizler arasında
deneyimlenen kognitif biasleri görebilmek için dinî inancı olan grupla
aralarındaki mücâdele doğrudan önemli değil. Apaçık örneğini verdiğim üzere,
Taslaman’la birlikte, dinsiz olan Şengör de bu prosese dâhil. O nedenle ikinci
etki; bizâtihî kendi grubunda beliriyor. Örneğin, mobilya sektöründeki
firmaların kendi aralarında en iyi olma mücadelesine girip kendilerini yemek
sektöründeki bir firmayla bir yarışma içerisinde görmemesi gibi. Mobilya
sektöründen bir firma, yemek sektöründen bir firmanın kendisinden daha fazla
kazanmasını sıklıkla dert etmez. Ama mobilya sektöründen başka firmalar çok
ufak miktarlarda bile kazanmaya başladığında bunu kendisi için bir tehdit
olarak görür. Veya yine bu mobilya sektöründe iyice popüler olup ayağa düşen
bir ürün tasarımını göz önünde bulunduralım. En azından bir firmanın bu popüler
ürün tasarımının dışına çıkıp, bunları bir şekilde değersizleştirip bunlar
yerine farklı bir ürün koyma girişimini tecrübe edebiliriz. Bu zıt davranış da
aynı sözde elitimizin davranışı gibi az sıklıkta izlenir. Malî ve ekonomik
alanlarda bunlara benzer mücâdeleler, kendini bir kognitif bias olarak düşünsel
süreçlerde de belirli oranlarda gösteriyor. Dinsizler arasındaki sözde
elitlerimiz de, kendini o grupta zıtta çekiyor. Birnevî grup içi mücâdele
hamlesi.
Velhasıl Taslaman da
Şengör de mobilyalar da bu meselenin piyonu. Tüm bu meselelerin özü, kendi
grubunda en iyi olmak, ön plana çıkmak; farklı bir grupta olmadığı için de o
grupla kendini böyle bir sürecin içinde görmemektir. Grup içi mücâdelede de
sözünü ettiğimiz ilk kognitif bias deneyimlenir. İstediği başarıya, farklılığa,
“elitliğe” ulaşamadığını hissedemeyen sözde elitimiz, buna mukâbil sıklıkla
hırs dolar, kendi grubundan diğer insanları hazmedemez; süreci daha da
komikleştirir. Tıpkı spinal şokta alt reflekslerin şiddetlenerek geri dönmesi
gibi sekteye uğrayan zihinsel süreçleri, sözde elitimizde kognitif biasleri
daha da belirgin kılarak kendisini daha da sevimli bir sürece sürükler. QED
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder